ULU CAMİ
Anadolu 'nun en eski camisidir. 639 yılında Diyarbakır'a egemen olan Müslüman Araplar tarafından şehrin merkezindeki en büyük mabedin (Martoma Kilisesi) camiye çevrilmesiyle oluşturulmuştur. Daha sonra 1091 yılında Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah'ın buyruğu ile büyük bir onarım gördüğünü, değişik dönemlerde birçok kez onarım ve eklentilerle bugünkü şeklini aldığını kitabelerinden öğrenmekteyiz. Erken İslam döneminin ünlü Şam Emeviye Cami'nin (benzerliklerden dolayı) Anadolu'ya yansıması olarak yorumlanan Diyarbakır Ulu Camii, İslam aleminin 5. Harem-i Şerifi olarak kabul edilmektedir.
Ortadaki büyük avlunun doğu ve batısında yer alan maksureleri, güneyinde Hanefiler Cami'i, kuzeyindeki Şafiiler Camii ve Mesudiye Medresesi ve Caminin batı girişinin hemen yakınındaki Zinciriye Medresesi ile dinsel ve kültürel yapıları bir araya getiren bir yapılar grubu niteliğindedir.
Ulu Cami'nin avlu cephelerinde farklı dönemlere ait Mimari bezekler, kabartma ve yazıtlar büyük bir uyum içerisinde yerleştirilmişlerdir. Ki bu da bize sanatın birbiri üzerine eklenerek geliştiği bu yapıda inançların ve hoşgörünün de uyum içerisinde geliştiğini ve gelişebileceğini kanıtlar gibidir
NEBİ (PEYGAMBER) CAMİİ
İnönü Mahallesinde Gazi Caddesi ile İnönü Caddesi'nin (uzantısı İzzet Paşa Caddesidir) birleştiği kavşakta kuzeybatı köşededir. Akkoyunlu yapısı olan, enine planlı dört sahınlı (kuzeye doğru), ayaklı ve kemerli asıl caminin belgelere göre 1927 yılında üst ahşap kirişlemesi çürüyerek çökmüş ve 1955 yılında Gazi Caddesi batı yöne doğru kamulaştırılıp genişletilirken cami ortadan kaldırılmıştı (Fotoğraf 1). Çocukluk ve gençlik günlerimde, avlusunun doğusunu sınırlayan ufak dükkanlarını, kemerli avlu kapısını anımsıyorum. Bu arada minaresi de sökülerek şimdiki yerine taşındı. Vakıfların restoratör teknisyeni Cafer Hanlıoğlu'nu o yıllarda bu işte tanımış, 1966'dan başlayarak yıllarca beraber çalışmıştık. Kendilerini rahmetle anıyorum.
Elimizde bulunan eski fotoğraflara göre, 2 taş kolon ve bunlara oturan enli 3 taş kemer sıralı, 3 sahınlı kitlenin kuzeyinde, yine aynı düzende bir son cemaat yeri olup üstü toprak örtülüydü. Kıble duvarını, birbirinin düşeyinde olmayan, altlı üstlü dörder, doğu duvarı birbirinin düşeyinde (altlı üstlü) ikişer pencere süslüyordu. Kuzey harım duvarında basık
kemerli kapı oldukça sade ve üstünde, Ulu Cami'dekine benzer ahşap mükebbiresi, bunların yanlarında altlı üstlü ikişer pencere ile en uçlarda sadece birer üst penceresi daha vardı. Mükebbire içeride müezzin mahfiliyle birleşmektedir.
Cami bazalt akça geçmez örgülüydü. Sadece avluya bakan kemerler ile bunların arasındaki dairesel dört pencere almaşıktı. Caminin enine beş kemer fazla gelince, üç enli ve basık kemerle yetinilmiş, kolonlar kısalmış o orantılar bozulmuş idi. Aynı oransızlığın mihrap ve mimbere de yansıdı ğı görülüyor.
Almaşık örgülü, kare planlı minarede 1530 yılında, hayrat olarak Kasap Hacı Hüseyinin yaptırdığı yazılıdır. Bunlarla ilgili geniş bilgi ve ölçüler Diyarbakır Camileri (Ankara, 1996) adlı yayınımızda (s. 84) vardır. Diyarbakır, kendi arzusuyla (savaşmaksızın) 1515 yılında Osmanlılara geçti. 15. yy. boyunca kente eğemen olan Akkoyunlu varlığının daha bir süre daha devam ettiği anlaşılıyor. Böyle bir hayır kurumu, ibadethanesi için Osmanlıların hoşgörülü davrandığını söyleyebiliriz. Avluyu kuzey yönde medrese çeviriyordu. Bugünkü helaların ne kadarının özgün olduğu bilinmiyor.
Bu yıktmlan Akkoyunlu Camii'nin hemen batısında, orta kubbeli, buna bağlı az derinlikli iki katlı iki yan kanatlı şimdiki caminin yapılış tarihi bilinmiyor (Çizim 1). Hemen güneyinde Köprülü'lere ait, demir kubbeli açık bir türbe vardır. Diyarbakır'da Osmanlı camilerinin kubbeleri dışa yansır. Giderek bazıları kargir külahla koruma altına alınmış olsalar bile yerel bir çözümdür. Şimdiki caminin 15. yy. sonları ve 16. yy. başlarında kubbe veya külah kullanılarak dışa yansıtılan akıma uyarak yapıldığı kanısındayız. Akkoyunlu Kasım Padişah Camii de bunu gösteriyor. İçerden üç kubbeli son cemaat yeri, çevre duvarlarının yükseltilmesi nedeniyle dıştan görünmez. Bu örtü türlerinin, Akkoyunluların son döneminde, biraz da Osmanlıdan yararlanılarak gerçekleştirildiğini sanıyoruz. Bu taban oluşmasa Fatih Paşa Camii'nde (1515) Şehzade Camii planı öncülüğü olmazdı.
Bugünkü avlunun kuzeyini oluşturan helâlı ve üç odalı kanadın asıl şekli tam böyle olmasa bile işlev aynı olmalıdır. Köprülülerden Abdullah Paşa'nın "Peygamber Camii yanında" diye yayınlara geçen Darulkurra'sının bunlarla bağını da bilmiyoruz. Geniş bir alan kapladığı, öğrencisinin bol olduğu belgelerde belirtiliyor.
PARLI (SAFA) CAMİİ
Caddesi'ne kuzey yönde 150 m. kadar uzaklıktadır. Yanlarda ikişer ayağa, kuzey ve güneyde harim ana duvarına da oturan sekizgen kasnaklı, tek orta kubbeli, enine planlı kc1gir bir yapıdır (Çizim 2). Köşe kemerlerin oturduğu üçgen bingiler, ayakları izleyerek döşemeye kadar iner. Dıştan dışa kitle 22,80x19,88 m boyutundadır. Yan köşelerde birer ufak kubbe ve aralarında da tonozlar yer alır. Son cemaat yeri beş kubbeli olup, iç yan örtüler de dahil, yükseltilen kalkan duvarları ve dolgusu nedeniyle dışa yansımazlar. Kuzeydoğu köşede taşkın olan minare ile kitle arasında hazire kapısı vardır. Kapı üstündeki yazıt, 1513 yılında iyice onarıldığını belgeliyor. Diyarbakır'a Akkoyunlular 1401 -1515 yılları arasında egemen idiler. Yapı 15. yy.ın üçüncü çeyreğindendir. Evliya Çelebi yapıyı İpariye (Parlı) olarak tanıtır.
Yapıda siyah bazalt taşı kullanılmıştır. Son cemaat yeri ve ön yüz üst kesimi ile yan destekleri almaşıktır. Bazalt minare kaidesi, Türk mavisi çinili güzel bir geometrik panoyla son bulurken gövde artık tümüyle ve silindirik olarak beyaz taşla yükselir. Böylece süsleme şansı doğar.
Maksure kubbesi, sekizgen kasnak ve piramit külahla örtülüdür. Alaturka kiremit kaplıdır. Dört ana yöne birer tepe penceresi vardır. Kasnak dışında kalan örtü yanlara akıntılı ve dolgulu olup, sular çörtenlerle akıtılır.
Harim, altta altıgen çinilerle kaplıdır. Türk mavisi ve koyusu egemen olup çin bulutu desenli su ile çevrelenir. Çinilerde değişik desenlerin yeğlendiği görülüyor.
Oldukça özenli mermer mimber, yer yer boyandığı için kirletilmiş sayılır. Taç kapısı üstünde, tek satırda "Küllema dahalen zekeriyyel-mihrap" yazılıdır.
Harim taç kapısı sade olup kemerli girintiyle yetinilir. Yanlarda sekileri vardır. 1,40 m. enindeki kapı
boşluğunu basık bir almaşık kemer örter. Bunu yazışeridi ve teğet kemerli bir pencere izlemektedir.
3,68 m eninde, 5,17 m. yüksekliğindeki süslü mihrap, kubbe duvarından 7 cm. taşkındır. Yarım sekizgen planlı mihrap girintisi sütuncelerle başlar ve üstte 10 sıralı mukarnas dizisiyle son bulur.
Harimin doğu ve güneyi haziredir. Soldaki Abdülcelil Kümbeti'nin yapıyla ilgisine belgeler değinmiyor. Güneyindeki medresede, Ları hazretlerinin ders verdiği bilinmektedir. İskender Paşa Camii anlatılırken buna biraz daha açıklık getirmekteyiz.
LA.LE BEY (LALA KASIM) CAMİİ
Diyarbakır'ın güneybatı çeyreğinde, kendi adıyla
anılan mahallede Lale Bey ile Dörtler Sokağı'nın kesiştiği kavşak güneyinde olup, üç kubbeli son cemaat yeri, bunun batısında, alt katı türbe, üst katı hücre, batısında minaresi olan, tek katlı, tek kubbeli, siyah bazaltla örülü kargir bir yapıdır (Fotoğraf 2). Kareye çok yakın planlı (~1O,24 m.) iç alanı kubbe örter. Dört yöne ikişer pencere yerleştirilmiştir. Türbesine hücrenin güneyindeki merdivenden inilir. Son cemaat yerinin batısını hücreye bakışımlı olatak minare kaplar. Kuzey yüz, toplam olarak 17,77 m.'dir
Kubbesi çökmüş ve ortaya konan 2 kolonla 3 sahna bölünen ahşap kirişlemeli yapıyı terkedilmiş bulduk. Evler çevresini sarmış ve kitleyi kaplamıştır. Kamulaştırılarak boşaltıldı. Sıva raspasında köşe kemeri özengileri ortaya çıktı. Rölöve ve restorasyonu tarafımızdan yürütülerek vakıflarca, ibadete açılmış bulunuyor.
Halkın kısaca Lale Camii olarak adlandırdığı yapıyı, Diyarbakır'ın ilçelerinden Egil'in beylerinden Lala Kasım'ın yaptırdığını kaynaklar belirtiyor. Plam, Nebi Camii'ne (Akkoyunlu IS. yy:ın son 4. çeyreği) ve Kasım Padişah'a (~lS00, Akkoyunlu) benzer. Ayrıca
Safa Camii minaresindeki ve kuzey avlu yüzündeki yazılı kare panolardan bunun da pabuç bölümünde vardır. Bunlar, Akkoyunlu yapısı olma şansını arttırmaktadır. Şeref Han, yapıtında, Şeyh Muhammed'in oğlu Lala Kasım'dan övgüyle söz eder. Bu durumda, caminin, Osmanlı günlerinde 16. yy:ın 1 ilk çeyreğinde yapıldığını düşünmek (ıS1S'ten herhalde hemen sonra) doğru olacaktır. Daha önceki camilerde Osmanlıların gelişen kubbe yorumuyla, yerel ve özellikle Akkoyunlu ayrıntılarının karışımından söz etmiştik. Bu form (compasition), o yörede kendi koşulları içinde gelişmiş, dengesini bulmuş ve yeni dönemde de (Osmanlı) sürmesini sağlamıştır. Lala Kasım Camii bu arakesitin ürünü olsa gerekir
KASIM PADİŞAH (DÖRT AYAKLI MİNARE) CAMİİ
Özdemir Mahallesi, Yenikapı Caddesi yakasında, yol üstünde, Balıkçılarbaşı semtindedir. Tek kubbeli almaşık örgülü kare prizma gövde silmeyle son bulurken içe çekik yine almaşık örgülü sekizgen kasnak ve kurşun kaplı kubbeyle son bulur (Çizim 4).
Harimde, yanlarda üçer, kuzey ve güneyde ikişer penceresi olup tümünün iç ve dışında kemerle kapanan girintileri vardır. Bugün ikisi de kapatılmış olan kıble duvarı pencereleri içinden yanlara doğru yükselen merdivenlerle, doğu ve batı duvarı güney pencereleri üstüne yerleştirilen ve harim üst yarısına açılan ufak mahfillere ulaşılır. Harimin kuzey duvarında, son cemaat yerinin üç kubbe özengileri yerinde bırakılarak, eğik (akıntılı) bir betonarme tabliye ile örtülmesi çok hatalıdır. Son cemaat yeri doğu ucundaki kapıyla, mahfile bağlantı vardır. Bu, Diyarbakır için ilk ve son uygulamadır.
Bir bakıma camiden daha ağır basan ve üç monolit kolona oturtulan kare kesitli minare bir sanat ve teknik gösterisidir (Fotoğraf 3). Gövdede almaşık örgüler köşelere varmadan kesilir. Üç ara silme gövdeyi eşit olmayan dört parçaya böler. Peteğin üst yarısından fazlası beyaz taştandır. Gövdenin doğu yüzündeki 1500 tarihli yazıtta Akkoyunlu Sultan "Kasım" adı geçmektedir. Bu nedenle halk yapıyı Kasım Padişah adıyla anarken, minaresinden ötürü dört ayaklı minare veya "Muallak" (boşta, boşlukta) olarak da tanır. Mutahhar veya bunun kısaltılmış şekliyle Şeyh Matar adını, daha önce bu yerde Şeyh Mutahhar'ın mezarı olmasına bağlayanlar vardır. Bu adla anılan asıl cami, Mardinkapısı'na ilerlerken yol üstündeydi ve yıktırılarak yine yola katıldı.
Yıkılan ve betonarme tabliyeyle örtülen son cemaat yerinin, harim duvarında kalan özengilerine bakılırsa, köşe ön ayaklar, şimdikinden biraz daha uzun ve L kesitliydi. Tek kubbeli camilerin Artuk ve Akkoyunlu günlerinde de sevilerek kullanıldığı, Osmanlıların zaten bu kubbe gelişimi üstünde oldukları, yerel özelliklerle benimsedikleri anlaşılıyor.
BIYIKLI MEHMED PAŞA (FATİH PAŞA KURŞUNLU) CAMİİ
Diyarbakır'ın kuzeydoğu dilimindedir. İçkale güney kapısından başlayan yol, güneye uzanarak bu yapı topluluğuna varır. Yapı, Diyarbakır'dakilerin en boyutlu ve özenlisidir. Merkezdeki kubbeyi dört ana yönde dört yarım kubbe desteklerken buna hangi yapının örnek olduğu bilinmez (Çizim 5). Bu plana adım adım gelinmiştir. Bu nedenle yapı, cami planları gelişimi içinde önemli bir köşe taşıdır ve Sinan'ın Şehzade Camii'nde doruğa erişir. Dört ana ayak baldaken çatkıyla birbirine bağlanırken, üstte sekizgen kasnak ve buna oturan kubbeyle dışa yansır. Sekiz pencere iç alanı yeterince aydınlatır. Harim kare planlı iken, kubbeli son cemaat yeri iki yanındaki güneye bakan hücrelerle, avlu yüzünde yatay gelişme sağlanır (35 x 17 m). Bu kitleyi daha büyük ve görkemli gösterir. Kuzey avlu yüzü almaşık örgülüdür. Her kemer koltuğuna, Diyarbakır'da yaygın olarak kullanılan, birer atlamalı damla ve rozetler kabartmalı olarak yerleştirilmiştir. Sekiz kolon ve başlıkları beyaz mermerdendir. Buna karşılık harim kuzey dış yüzü sıvalıdır.
Minare batı uçtadır. Kare kaide siyah taştan olup üst köşelerindeki profıllerle beyaz taşlı gövdeye geçilir. Şerefe korkuluğu yerden 30,52 ve peteği 35,50 m. yüksekliktedir. Minarenin batısına, iki kemerli, üstü kapalı ve kapısı az çok özenli türbe sonradan eklenirken, küpün bir bölümünü de kapatır. Avluyu çerçeveleyen kuzey kapısının lS19'da yıktırıldığını kaynaklar belirtiyor.
3,95 m eninde, 5,66 yüksekliğindeki taş mihrap kıble duvarından 11 cm. taşkın olup, yanlarında 12 cm:lik sağırlık bırakan ters U çerçeve altı sıralıdır. Dışta özenli mukarnas sırasıyla görsel etkinliği arttırır. Yarım sekizgen planlı girintisi sütuncelerle başlar. 10 sıralı mukarnaslarını üstte 3 dilimli bir kemer izlemektedir.
Mermer mimber özenli ve görkemlidir. Köşk bölümü, şebekeleri ve özellikle mermer kapı kanatlarına oldukça emek çekildiği görülüyor. Küfı panolar, yazılar, zengerek ve kıvrık dallarla bezenmiştir. Mihrap ve mimberin cami iç hacmiyle oldukça orantılı olduğu görülüyor.
4 Kasım 1515 tarihinde Diyarbakır Beylerbeyiliğine atanan ilk Osmanlı valisi, bazı kaynaklara göre bu kentlidir. Caminin hamarnı bugüne erişmez. Halkın "Kürtler Hamamı" dediğini ve yerini Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde belirtiyor. Medresesinden sadece kuzey kanat durmaktadır. Güneyine sonradan Şafıiler bir mescit eklediler. Paşa'nın İç Kale'ye bir Hükümet Binası eklendiğini Çelebi belirtiyor. Tekke IS. yy. sonlarında yıkıldı. Diyarbakır'a yakın Alipınar Köyü Camii'nin arkalarındaymış. Bıyıklı Mehmed Paşa 24 Aralık 1521 Salı günü öldü. Mezarı, camiin hemen doğusunda hazirededir. Bunun biraz kuzeyine, sonra Özdemiroğlu Osman Paşa için sekizgen türbe eklenecektir. 16. vali idi ve burada dört sene görev yaptı.
HADIM ALİ PAŞA CAMİİ
Diyarbakır'ın güneybatı çeyreğinde, adını verdiği mahallededir. Medrese, cami ve tekkeden (7) oluşur. Harimin doğusundaki Şafıiler mescidi daha sonraki eklentidir (ı 769-70). Kare planlı, prizmatik gövdeli, sekizgen kasnak ve külahlı cami, Osmanlı dönemi erken türlerindendir (Fotoğraf 5). Son cemaat yerini beş kubbe oluşturur. Minaresi, kuzey yüzü doğu hizasının biraz açığındadır. Kitlenin avlu yüzü ile doğu ve batısındaki üçer, güney ve kuzeydeki ikişer pencere, teğet kemerle örtülen, almaşık örgülü girintiler içine alınmıştır. Lentolu pencereler 1/2 oranına çok yakındır. Beş düşey, dokuz yatay geçmeli demir parmaklıkları özgün değildir. Son cemaat yerinin dört kolonu beyaz taştan ve eksendeki ikisi alt başlıksızdır. Kemerler arasında süslemeye yer verilmez.
14,45 m. kenarlı harim kare planlı olup, köşe kemerlerinin oturduğu üçgen bingiler, aynı kesitle yere kadar inerken, Safa Camii'ni yineler. Ahşap pencere kanatlarına oldukça özenildiği görülüyor.
3,39 x 4,61 m. ölçülü beyaz taşlı mihrap, yine renk renk boyanarak ve avize takılarak olabildiğince çirkinleştirilmiştir. Yarım sekizgen planlı (Çizim 6) girinti sütun eel erI e başlar ve sekiz sıralı mukarnasla örtülür. Mihrabı izleyen üst pencerenin içliğinin yenilendiği görülüyor. Oranlı ve süslü ahşap minberi güzeldir. İç duvar eteklerini kaplayan altıgen mavi renkli çiniler, bir çerçeveyle (su) sarılıdır. Ali Paşa Medresesi, camiin batı yönde açığındadır.
Amid'in 6. Osmanlı Valisi Hadım Ali Paşa, burada 1534–37 yılları arasında görev yaptı. Yapının adı sadece Tuhfetü'l-Mimarin'de geçer. Böylece Sinan'ın eseri olduğu anlaşılır. Bununla ilgili ayrıntılar, yeni bilgilerle Diyarbakır Camileri (Ankara, 1996) yayınımızda (s. 135) yer almaktadır.
Cami ile medresesi arasındaki örgü farkını, medresenin sonraki ucuz onarımlarına bağlamak gerekir. Tuğla, taştan daha kolay ve ucuz bir yerel üretim olduğundan, kubbe dış kasnağında da sonradan yerini almış görünüyor. Güçsüz dönemde, akıntıyı kesmek için, kubbeyi az eğimli, alaturka kiremitli sekizgen kasnak ve külahla örtmek, kent merkezi ve Silvan ilçesinde de görülmektedir. Eski fotoğrafları, son cemaat yerinin de aynı gereçle akıntılı olarak örtüldüğünü gösteriyor. Pencere oranları, sivri veya teğet kemerli girintiler içine, almaşık örgülü olarak alınması, sütunceleri vb. güney geleneği olup Diyarbakır'da da yaygındır. Nitekim Sinan'ın tartışmasız yapıtlarından olan aynı kentteki Behram Paşa Camii'nde de uygulanmıştır.
1956 yılında, camiin kuzeydoğu açığında, hamamın kalıntıları duruyordu. Gecekondular bunları tüketti. Vakfıyesi günümüze erişmemiştir.
İSKENDER PAŞA CAMİİ
Diyarbakır'ın kuzeybatı çeyreğinde, kendi adıyla
anılan mahallededir. Tek kubbeli, kare planlı camiin güneyi 19,20 m'dir (Çizim 7, Fotoğraf 6). Almaşık örgülü prizmatik gövdeyi üstte onaltıgen, beyaz taşla örülü, orantılı kasnak ve kurşun kaplı kubbe izler. Beş kubbeli son cemaat yerinin yıkıldığı, bazalt taşından, köşelerde L ayak ve arada dört beyaz mermer kolonlu olarak yenilendiği, üstünün ahşap kirişlemeyle örtüldüğü anlaşılıyor. Harim duvarında, kolon akslarına denk gelen kemer özengileri bu değişiklik sürecinde nasılsa yok edilmemiştir. Şimdi burada betonarme bir tabliye vardır.
Harim iç ölçüsü 14,76 x 14,76 m.'dir. Yanlara üçer, güney ve kuzeye ikişer pencesi olup, iç ve dışta, teğet kemerlerle örtülen almaşık örgülü girintiler içine alınmışlardır. 2,22 m gelen duvar kalınlıkları bu kademelenmeyi zorunlu kılmışa benziyor. Kasım Padişah Camii'nde görülen ilk gömme mahfiller, duvar kalınlığından yararlanılarak burada da kullanılır. Onlar yan duvar pencereleri (güneye yakın olanlar) üstündeydi. Burada ise kubbe duvarı köşelerindedir ve ulaşımı yan duvar pencerelerinden sağlanmıştır. Mukarnas sırasına oturan verevine (45°'lik) bingilerle harime açılırlar. Soldakinin mahfilden çok va az kürsüsü niyetine kullanılma şansı çoktur.
Köşe kemerleriyle kare plan üstte sekizgene dönüşür. Sekiz pencereli kasnak dışarıda onaltıgendir. Kuzeyde aşı boyalı ufak mahfıli vardır. Kotu iyi ayarlanamadığından, bu yöndeki pencerelerin teğet kemerli iç girintilerini yarıda böler. altıgen çinilerin çoğunun döküldüğü görülüyor. Mavi renk egemendir. Çintemani desenli sulardan çok az örnek var. Özgünlüğünü koruyamayan şadırvanını günümüzde çirkin bir betonarme tabliye örtmektedir.
3,29 x 5,04 m. ölçülü mihrap mukarnas dizisiyle başlayan çerçevelerle sınırlıdır. Yarım sekizgen planlı girinti sütuncelerle başlar ve 10 sıralı mukarnas dizisiyle örtülür. Üstünde üç dilimli kemeri vardır.
Minare siyah bazalt taşından olup doğu yöndeki hücreye bitişiktir. Pabuç bölümü ile gövde beyaza dönüşür. Dama buradan ulaşılan bir köprüsü vardır.
İskender Paşa 1551-63 yılları arasında, Diyarbakır'da 12. Osmanlı Valisi olarak görev yaptı. Haremlik, selamlık ve pek çok yapısı bu yöreye gönülden bağlandığını gösteriyor. Karaman'da Hüsrev Paşa'nın yanında yetişmiş ve buraya birlikte gelmişlerdi. Van (1548), Erzurum (1551) ve Diyarbakır (1551), Bağdat ve Mısır Beylerbeyliğinde bulundu. Emekliliğini İstanbul'da geçirdi ve 1571 yılında öldü. Camiin doğusunda hazirede yer alan, biraz değişik planlı türbe aynı aileden Şair Yusuf Raif Efendi'ye aittir. Zamanın alimlerinden Muslihiddin Lari'nin mezarı harimin güneyindeki hazirededir. İskender Paşa'nın ona bir medrese yaptırdığını Parlı Camii bölümünde belirtmiştik. İskender Paşa bayındırlığa düşkündü. Camiin batı yönünde haremi ve Hükümet Binası olarak kullandığı selamlığı için Diyarbakır Evleri (Ankara, 1999) yayınımızda bilgi vardır. Diyarbakır'a Hamravat Suyunun getirilmesine büyük katkıda bulundu. İçkale'de Ayn Zeliha suyunu akıttı. Sinan'ın yapısı olan camiin adı, risalelerde geçer. Vakfiyede, kendisinin Van'da görevde olduğu zaman caminin bittiği yazılıdır.
BEHRAM PAŞA CAMİİ
Diyarbakır'ın güneybatı çeyreğinde Süleyman Nazif Mahallesi'ndedir. Hemen güneyinde konağı bulunur. Tek büyük kubbeli, kare planlı, kuzeyinde, iki sıralı, yanlara da taşan beş kubbeli son cemaat yeri vardır (Çizim

. Ahşap tavanlı, avluya akıntılı, kurşun kaplı 2 revak, önde sekiz beyaz, tek parçalı kolona oturur. Yanlarını L planlı ayaklar destekler. Eksene gelen iki kolon, siyah-beyaz almaşık yığma olup şadırvanında da yinelenir. Avlu yüzü almaşık örgüyle bütünleşir ve derinliğine aksı güçlendirir. İç (ilk) revak 6 kubbelidir. Eksendeki yükseltilen ve özenil en kubbesiyle girişi vurgular (Fotoğraf 7). Kare planlı harimin doğu ve batı yönlerde üçer tonozlu girintileri (eyvan) ve eksenlerinde de birer penceresi vardır. Güney ve kuzeyde mihrap ve giriş nedeniyle bu ufak eyvanlar, ikiye düşer. Girişin yanındaki gömme iç merdivenlerden üstteki gömme mahfıllere ulaşılmaktadır. Harimin dört köşesinde ufak hücreleri vardır. Her yan eyvanın birer mihrabı (ayrı ayrı düzende mukarnas örgülüdürler) yer alır. Bunlardan başka, son cemaat yerinde iki mihrap daha vardır. Böylece sayıları dokuzu bulur. Giriş mihrabiyeleri bunun dışındadır. Pencerelerinin yedi düşey,11 yatay demir parmaklıkları ile dövme lokmaları oldukça özenlidir.
Kare plan üstte mukarnaslı bingilere oturan tramplarla sekizgene dönüşür. Dışı onaltıgen ve beyaz kasnağı kurşun kaplı büyük kubbe izler. 4,95 m eninde, 6,69 m yüksekliğindeki taçkapı bir sanat eseridir. Mihrap (3,78 x 5,65) oldukça özenli olup taşmimberin bundan geri kalır yönü yoktur. Harimde duvar etekleri, eyvanlar da dahil mavi renkli, karanfil desenli, büyük boyutlu kare çinilerle kaplıdır. Türk mavisi suları vardır. Harimin kuzey duvarı eyvanlarının taştan düz tavan örgüleri bir teknik gösteridir.
Behram Paşa Camii adı, sadece Tuhfetü'l-Mimarin'de gecer. Hamam adı hiç yoktur. Bu onun, daha sonra, ancak Evliya Çelebi'nin A.mid'e gelmesinden önce yapıldığı anlamına gelir. Behram Paşa Camii planını, Mimar Koca Sinan daha önce, İstanbul'da iki yapıda denedi. Ortak yönleri, her yönde üçer eyvanın olmasıydı. Ancak güneydekini mihrap, kuzeydekini taçkapı dolduruyordu. İlk örnek Yenibahçe'deki Bali Paşa Camii'dir. Son yayınlar (özellikle vakfıyesi) yapının tarihini 1504-5 yerine yüzyılın ilk yarısının sonlarına kaydırmıştır. Bali Paşa 1548'de öldüğüne göre yapının en geç bu tarihte yapıldığı görüşü ağır basıyor. Vakfıyesi 1563'lere aittir. Zaten 1504-5 tarihi Sinan için hiç uygun düşmemektedir. Üstad, aynı planı ikinci kez Silivrikapı Hadım İbrahim Paşa Camii'nde 1551 yılında uyguladı. Topografyasının getirdiği değişiklikler dışında bu iki plan hemen hemen birbirinin eşidir. Boyutları da birbirine çok yakındır. Sıra Diyarbakır'a gelince, Sinan bir adım daha ileri atar. Güney duvarı iki ucuna birer çilehane tas arlar. Zaten duvar kalınlığı bunu zorunlu kılmıştır. Mahfil merdivenleri, kuzey duvarı girişi 2 yanına ve yan duvarların güney uçlarındadır. Minare, harimden ve son cemaat yerinden daha batı açığa alınır. Üçüncü boyut, kitleyle dengesi açısından bunu zorunlu kılmış gibidir. Sinan, son cemaat yerini iki kademeli olarak pek çok yapısında kullandı (22 yapı). Ancak Behram Paşa Camii'ndeki Sinan'dan sonraki eklentidir ve aksIarın sayısı zaten bunu kanıtlamaktadır.
Behram Paşa, şimdikilerin tersine Amid'de görevde bulunmadı. Ancak fıziksel ve yönetim açısından güçlü bir bağı olmalıydı. Ailece Yemen Beylerbeyliğinde bulunmaları ve Diyarbakır'ın yol üstünde olması ötesinde Anadolu Beylerbeyliği de yaptı. Özellikle Kanuni günlerinin "Doğu Sorunları" bu görevin Diyarbakır'da olmasını gerektiriyordu. Askeri üs Van' da, yönetim Amid'de yoğunlaştı. Evliya Çelebi'nin, Behram Paşa Hamamı için Gazze'den getirilen ustalara dikkatimizi çekmesi de önemlidir. Mimar Sinan'ın cami için niçin bu planı seçtiğinin ayrıntılarını Diyarbakır CamiIeri kitabımızda (s. 155) belirtiyoruz. Sinan, yoğun iş programı nedeniyle buraya iyi bir kalfasını, çok iyi bir mukarnasçısını ve neccarını katarak göndermiş olmalı. Çinileri ve Marmara Bölgesi'nde hazırlanmışa benziyor. Ekibin, öbür yapılarda olduğu gibi yerel bazı ayrıntı ve süs birimlerinin dışında kalamadı. Tüm bunlara karşın Diyarbakır, Behram Paşa Yapı Topluluğu ve özellikle camisi, kentin ve yörenin en önde gelenidir. Mukarnaslarında çok üstün bir plastiklik vardır. Şadırvanıyla bütünleşerek derinliğine aks çok güçlüdür. Taçkapıdaki mukarnasın, harimde hemen arkasında kullanılması da ayrı bir özen ve ayrıcalığıdır. Eyvanın düz taş tavanı, demir parmaklık lokmaları tam Sinan'a yaraşır niteliktedir. Zaten camiin yapıldığı 1572 tarihi de Sinan'ın doruktaki konumuyla özdeşleşmektedir
MELEK AHMED PAŞA CAMİİ
Diyarbakır'ın batı yakasında, kendi adıyla anılan mahalle ve cadde üzerindedir. İki katlı kuzey ve güney geniş yüzleri almaşık örgülü ve minareli ka gir bir yapıdır (Fotoğraf

. Zemin katta, batı uçtaki tonozlu geçit, caddeyi dikine uzanan sokağa bağlar. Bunun doğusunda dükkanlar, yazlık, mescit, caddeden arka (güney) bahçeye bağlantıyı sağlayan ve taçkapıyla başlayan aralığı vardır (Çizim 9). Üst kata, yarım kemere oturtulan ve minareye batı yönde yanaştırılan (kuzey yönde) merdivenle ulaşılır. Bunun koşutunun (simetrik) doğu yarıda olduğu, pencereye dönüştürülen kapısından belli olmakta ve aralarındaki uzun sahanlık, altındaki yazlık mescide zamanında siper oluyordu. Günümüze erişemeyen bu merdivenin oturduğu yer şimdi ufak bir bahçedir.
Enine genişleyen harimin yanlarında, kare kesitli ikişer yığma ayak vardır. Böylece üst yarıda sekizgene dönüşen plan, kasnakla yükselerek kubbeye erişir
Yan kanatlar iki katlıdır. Buraya, kuzey duvarı içine yerleştirilen merdivenlerle ulaşılır. Mihrabın karşısında bulunan müezzin mahfilinin ahşap merdiveni ayrıdır. Yan duvarlar sağırdır. Cadde giderek yükseldiğinden zaten basık tutulan dükblnlar, daha da alçak görünür. Batı bitişikte, kaldırımdan dört sıra yukarıda başlayan (ilk üç basamak kaldırımdaydı) teğet kemerli kapı, eskiden bu yönde kitleye bitişik ahşap cumbalı, iki katlı ahşap bir meşrutaya ulaşıyordu.
Minare kitlenin kuzeyinde, tonozlu batı geçidiyle aynı doğrultudadır. Kare planlı küp bölümü yine Diyarbakır geleneğine uyarak (çoğunlukla kitleden ayrı) siyah bazalttandır. İki aşamalı pabuç ve gövde yukarıya beyaz olarak yükselir. Alt yarısında merdiven iki ayrı yolludur.
Cami, kendi adıyla anılan cadde üzerinde, kuzey yakada olduğundan, taçkapısı güneye alınmış ve bir aralıkla kuzeydeki cami avlusuna bağlantı sağlanmıştır. Harim kapısı (üst kat) kuzey yönde merdiven sahanlığına bağlanır. 2,02 x 4,32 m. ölçülü mihrap Diyarbakır'ın çinili tek örneğidir. Köşeleri sütunceli, 1,14 m. eninde, 62 cm. derinlikteki yarım sekizgen planlı mihrap girintisini üstte aynı güzellikteki dokuz sıralı çini örter. Girinti de dahil düz yüzeyler plak çini kaplanmıştır. çerçevedeki profiller ile mukarnaslarda özel kalıpların kullanıldığı görülüyor. Duvar alt kesimi çinileri bunlarla uyumludur. Değişik desenler yer alır.
Yapının adı Tuhfetü'l-Mimarin'de "Amid'de Melek Ahmed, Paşa" olarak geçer. Bu Melek Ahmed Paşa'nın, üç kez Diyarbakır valiliği ve sadrazamlık da yapmış olan Silahdar Melek Ahmed Paşa ile ilgisi yoktur. Banisinin, Diyarbakır'da bulunan sevilen ve etkin bir hayır sahibi olduğu anlaşılıyor. Hamarnı aynı cadde üstünde biraz daha doğu yönde güney yakadaydı. Bitişiğinde bulunan ve artık bugün yok edilen "Küçük Hamam" bu yapının değildir.
Melek Ahmed Paşa Camii'ne gerek plan düzeni ve gerekse çinili mihrabı açısından bir İstanbullu usta eli değdiği bellidir. 1588 yılında ölen Koca Sinan'ın ömrünün son günlerinde bu yapıyla uğraşma şansı yoktur. Onun ekolünden bir kalfa işe el atmış olmalı. Enine plan ve almaşık örgü açısından Beşiktaş Sinan Paşa Camii'ne (1555-56) -kitle olarak da- benzer. Ancak üst örtü ve son cemaat yeri farklıdır. Ayrıca onun kubbesi altılı düzendedir. Diyarbakır'da Ali Paşa, İskender Paşa, Behram Paşa, Kasım Padişah ve Lale Bey Camileri tek kubbelidir. Enine genişleyen Nebi Camii'nde yan kanatlarda birer ayak vardır. Şeyh Sefa (Parlı) Camii bu yapı gibi ikişer yan ayaklı olup sekizli düzeni yeğler. Minare küpü kurgu ve bezemelerinde de benzerlik vardır. 15. yy:ın son çeyreğinden kalma bu Akkoyunlu camiinin, ondan öncekilere bağlı olduğu gibi, sonrakileri de etkilediği anlaşılıyor. Buna karşılık yerel özelliklerin Melek Ahmed Paşa Camii'nde o denli güçlü olmadığı görülüyor. İki katlı oluşu ve sekizli kubbe düzeni ile çini mihrabı, Sinan'ın İstanbul-tahtakale Rüstem Paşa Camii'ne çağrışımını arttırır. Ancak onda son cemaat yeri de vardır. Bu son ayrıntının düşünülmemesi, kuzey yönde yer alan heliUar nedeniyle avlunun küçüleceği endişesine bağlanabilirse de bizce asıl neden Diyarbakır'da devam ede gelen iki katlı mescit anlayışıdır. Defterdar ve Ulu Cami Şafiiler bölümü böyledir. Minarenin kitleden ayrı tutuluşu zaten bu yörenin bir ayrıcalığıdır. Tüm bunlar, Melek Ahmed Paşa Camii'nin Diyarbakır’dakiler içindeki ayrı yerini gösteriyor. Ahşap minberi özgün değildir. Aynı kişinin yaptırdığı Han ve Medrese günümüze erişmemişti
KURT İSMAİL PAŞA CAMİİ
Harput Yolu üstünde, Seyrantepe Semtinde çeşmesiyle güney yakadadır. Yolun sağında (kuzey) kışlası da vardır. Sur içi geleneksel cami tasarımından çok farklı olarak tasarlanıp uygulanan tek katlı sekizgen planlı harimi çepeçevre ahşap kirişlemeli revağı dolanır (Fotoğraf 9). Yan üç kenarda birer pencere, güneyde dışa taşan mihrap ve kuzeyde de kapı yer alır. 1971 Haziranında çektiğimiz fotoğrafta görülen revağın tavan ahşap kirişlemeleri sonraki onarımda ahşapla kaplanmış bulunuyor. Revak dahil duvarlar iç ve dışta sıvalıdır. Pencerelerinin ve kapının kenarlarına dokunulmamış, çirkin bir pembe badana sürülmüştür.
Giriş kapısını sade bir çerçeve sarar. Üstündeki pencere müezzin mahfiliyle bağlantılıdır. Girişin doğusundaki pencereden, duvar içine yerleştirilmiş bir merdivenle buraya ulaşılır. Kitleyi revak çevirdiği için başka üst pencere yoktur. Minare, giriş kapısı sağındaki (batı) köşede, beden duvarına oturtulmuş olup, dışa taşan ufak yay kesimi, kapı üst hizasına denk gelen S profilli bir taş konsol taşır. Yanlarında ufak (yavru) çıkmaları da vardır. Silindirik gövde, üstte dışbükey bir profille genişleyerek şerefeyi oluşturur. Korkuluğu demir parmaklıklıdır. Gövdenin üst dış köşelerindeki çıkma destekler, revağın özgününün böyle olmadığını gösteriyor. Müezzin mahfilinden minareye bağlantı vardır. Çok sade mihrap yarım daire kesitli ve küresel örtülüdür.
Kurt İsmail Paşa, Amid'ın 271. Osmanlı Valisiydi. 1868 yılından başlamak üzere 7 yıl 9 ay görev yaptı. Kentin dışa taşınmasına önayak oldu. Yukarda belirttiğimiz gibi, camiin kuzeyine Hükümet binası ve çeşme yaptırdı. Diyarbakır Belediye İmar Müdürlüğüne baktığım zaman (1957), genişletilen Harput Karayolu nedeniyle taşlarını numaralatıp çeşmeyi geriye aldırmıştım. Sonra bir kez daha içe taşıtıldı